30 Haziran 2019 Pazar

Esas Kız Esas Oğlan

         ESAS KIZ ESAS OĞLAN 
Yaşım kaç bilmiyorum, tecrübelerim ne alemde fikrim dahi yok. Ne acımı hesap edebiliyorum ne bilgilerimi ne de biriktirdiklerimi.. Yok elimde güncel durumumu tartan bir kılavuz araç, o kadar bilgesine ise rastlamadım henüz. Sen de merak etmiyor musun zaman zaman ; yolculuğumun neresindeyim, neler getirdim şuan ki suretime diye ? İşte ben de tam bu yüzden sorguluyorum kendimi, durmadan  bir öğretici arıyorum , sözlü veya sözsüz,açık veya gizli bir rehber; bana öğretsin, bana göstersin, beni işe yarar kılsın; kılsın da şu dünyadaki varlığım anlam kazansın diye.. 
Gittikçe şaşırıyorum. Kendimle yol aldıkça bu arayışta, özümle tanışıyorum, görüyorum, seviyorum. Biliyorum; ki en önemlisi. Kendimi, benliğimi biliyorum. Hayatın dikenleri her canımı yaktığında yeni  maskeler buluyorum içimde, ama yetmiyor, o maskeleri takan diğer benleri deşiyorum adeta. Ben içimdeki tüm özleri bilmeye çalışıyorum. Yunus’um demiş ya hani “ Bir ben var benden içeri” diye, ben de soruyorum kendime;  kaç ben var benden içeri ? Kabullenmek işte en kilit sır sanki ; “ Evet ben bencilim de, çirkinim de, yalancıyım da, zenginim de yetenekliyim de “ . Siyah ya da beyaz değilim, tüm evrenim, her zerreden içimde barındıyorum, bütünü tamamlarcasına. Aramaktan vazgeçtim başka bir kılavuz, kendimi bilen en iyi ben olunca. Biliyorum artık, filmlerdeki salt iyi ve mükemmel olan o özenilesi kadının ya da erkeğin aslında olmadığını, anladım ki gerçek olamayacak kadar yalın karakterlerdi hep olmaya çalıştığımız. Oysa gerçekte, herkes griymiş, sadece tonları farklıymış, bunu bilmekse ne büyük rahatlıkmış. Ve tabi aramaktan da vazgeçiyorum; en iyi dostu, kusursuz insanları ya da aileyi. Vazgeçiyorum çünkü griliklerimizi biliyorum. Şefkatle bendensin diyebiliyorum. Bendensin sevgili dostum. Bendensin de gri olduğunu bilirsen. Sahi: sen ? Sen kimsin, kaç yaşındasın, cesur musun içindeki senleri kabullenebilecek kadar yoksa bu illüzyon içinde yaşamaya devam etmekte ısrarlı bir aptal mı ? Unutma esas oğlan da kız da yok ! Sen seni izle .. İzle içindeki evrenin sonsuzluğunu..

18 Ağustos 2015 Salı

Herkese Kocaman, Bol gülücüklü ve Bol Şekerli Merhabalar,
Ben evde ANNELİK yapan daha güzel deyişle yapmaya çalışan; vasıflarımda sadece Anneliği ön saflara taşımak için uğraşan, tam sekiz aylık bir anneyim. Hamilelik macerasıyla başlayan bu hikaye olabilecek en güzel şekliyle devam ederken, bu zaman zarfında sürekli aklımdan herşeyle ilgili deneyimlerimi yazmak, paylaşmak, duygularımı görünür kılmak geçiyordu. Vee bir ışık, bir aydınlanma ; "Neden blog açmıyorum ? "
   Kafamda birbirinden çelişkili cevaplarla ve sorularla, halbuki kendimi caydırmaya da zaman ayırmışken, sıradan bir günün bitiminde ve oğlum yanımda uyurken, işte ilk yazımı paylaşıyorum bile. Ah ama haksızlık ettim şimdi. Neden derseniz, oğlumla geçirdiğim hiçbir gün sıradan değil çünkü. Bugün de harika günlerden biriydi. Minik bıcırığımla beraber uyandık, şarkılar söyledik, danslar ettik.. Bunlar hergün yaptığımız şeyler aslında, farklı olan birşey vardı ki o da , ön dişlerimizi birbirine değdirmeyi öğrenmemiz. Nasıl keşfetti bilinmez ama leblebiyi ön dişleriyle yemeye çalışan minnak bir afacan hayal edin :) İşte öyle tatlı, öyle şekerlik bir şey. Sekiz aylığız ve tam altı dişimiz var. Dişte çook acelemiz var, ben de anlamadım fakat her ne kadar sanki erken diş çıkarması, çevremizde; bebeğin bir becerisi veya annenin iyi beslemiş olması hatta diş çıkarmayan bebeğe üstünlük taslayacağı bir durummuş gibi bir algıya neden olsada aksine kötü bir durum bence. Nedeni ise, dişlerin  daha erken gıdalarla tanışması ve haliyle erken çürümeye yüz tutmasıdır. Oğlumun inci dişlerini siyah siyah görmek hiç istemem. Bilmiyorum ki bu konuya bu detaya nasıl indim :)
  Dönelim asıl mevzumuza. Evlilik ardından anında hamilelik ve doğum derken kendimi evinde oturmuş bebek bakan, bebeğinden başka bir şeyle ilgilenemeyen, etrafından " o kadar okudu, al cocuk bakıyor " vızıltılarıyla kendini psikolojik travmalardan korumaya çalışan ( çünkü depresifleşmeyi bırakın, buna yeltenmeye bile hakkı ve zamanı olamıyor malesef bir annenin. " Dur bebeğim ben şurda bir ağlama krizi geçireyim " diyemiyorsunuz sonuçta :) Küçük bir insan var ve her an herseyi ile sana muhtaçken denmez de zaten ) ancak geceleri ne olduğunu farkedip " Ben şimdi anne miyim ! " gerçekliğinin beynimde yankılanmasıyla durumun ciddiyetinin farkına varan; tüüüümm olumsuzluk ve zorluklarına rağmen Anneliği tatmış olmaktan mutluluk duyan biri olarak buldum. Ve dedimki durmamalıyım. Aklımda yapmak istediğim, yazmak istediğim çok şey varken, bir kadın olarak da hem konuşma isteğimin aşırılığı ve değinmediğimiz konu üretmediğimiz fikir kalmamışken sonunda kendimi burda buldum. Haa bir de unutmadan; blog ismi tamamen benim fikrimdi tavsiye bile almadım. Blog ismi ile ilgili çok şey geldi aklıma ama en güzeli bu oldu. Başka bir iletimde " Bebek Dilli Anne " hikayesini de anlatmak isterim. Beni kim dinlerse dinlesin; ya bir anne ya bir genç kız veya elinde çay bardağıyla şöyle bir nette sörf yapan teyzem yada emekli bir amcam :) Dilerim yazılarımla hayattan güzel bir rahiya tadarsınız. En güzel gülücükler bizim olsun... Yeni bir dile hazırlayın kendinizi :)) Sağlık, şükür ve mutlulukla kalın..